Her gün gazete sayfalarına yansıyan, televizyon ekranlarında tartışılan kadın cinayetleri, toplumun kalbinde büyük yaralar açmaya devam ediyor. Bu vahşet karşısında sessiz kalmayan Sena, kendi hikayesini anlatırken dikkat çekici bir noktaya vurgu yaptı: "Ben kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum." İşte Sena'nın yaşadığı korkunç olay, bu duruma nasıl geldiği ve cinayetlerin ardında yatan toplumsal gerçekler.
Sena, yaşamakta olduğu şehrin ortasında, hayatının en karanlık dönemlerinden birini geçirdi. Genç yaşta tanıştığı ve sevgili olduğu kişi, zamanla onun üzerinde baskı ve şiddet uygulamaya başlamıştı. İlk başta, bu durumun aşkın bir parçası olduğunu düşünse de, ilerleyen zamanlarda fiziksel ve psikolojik şiddetin boyutları artmaya başladı. Bir gece, ciddi bir saldırıya uğradı ve bu olay yaşadığı travmayı derinleştirdi. Sena, yaşadığı bu travmanın yalnızca kendisine değil, tüm kadınlara bir mesaj vermesi gerektiğine karar verdi. "Ben, kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum. Ben yaşamak istiyorum," diyor.
Sena'nın yaşadığı bu olay, yalnızca bir bireyin hikayesi değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve şiddet döngüsünün yansımasıdır. Türkiye'de kadın cinayetlerinin artması, her geçen gün daha da endişe verici bir hale gelmektedir. Her 3 kadın, yaşamlarının bir döneminde şiddetle karşı karşıya kalmaktadır. Peki bu durumu değiştirmek için neler yapabiliriz? Sena, kadınların kendi seslerini duyurmaları ve birlik olmalarının önemine dikkat çekiyor. "Sesimizi yükseltmeden sesimizi duyuramayız," diyor. Bu bağlamda, kadınların dayanışması ve toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi büyük bir öneme sahip.
Sena gibi birçok kadın, yaşadıkları travmaları aşmak için mücadele ediyorlar. Onların sesi, genç nesillere ilham verecek ve toplumsal dönüşüm için bir kıvılcım olacak. Kendi hikayesini paylaşarak yalnız olmadığını hisseden Sena, aynı zamanda başkalarının da benzer durumları aşmalarına yardımcı olmayı amaçlıyor. "Benim hikayem sadece benim değil, benzer deneyim yaşayan tüm kadınların hikayesidir," diyerek, yaşadığı zorlukları aşarken edindiği deneyimlerle diğer kadınlara güç katmayı hedefliyor.
Sonuç olarak, Sena'nın hikayesi kadın cinayetlerinin üzerine inşa edilen büyük bir bağlamın yalnızca bir parçasıdır. Bu hikayeyi duyurmak, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı durmak ve kadınların yaşama haklarını savunmak için atılan önemli bir adımdır. Kadına yönelik şiddet konusundaki farkındalığın artırılması ve bu meseleye karşı kararlı bir duruş sergilenmesi gerekmektedir.Sena'nın yaşadığı olay, birçok kadının sessiz çığlığıdır ve onu duyduğumuzda, bu çığlığın ardındaki acıyı da anlamak zorundayız. Çünkü her bir hikaye, değişim için bir kapıdır. "Ben, kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum. Ben yaşamak istiyorum," diyerek bu kapıyı ardına kadar açan Sena'nın yorumu, toplum olarak bizlere vermek istediği bir mesajdır.