Son günlerde medyada yer alan bir olay, sadece şiddetin bir örneği olarak değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği ve bireysel özgürlükler konusunda derin tartışmaları da beraberinde getirdi. Söz konusu olay, gençlerin kendilerine özgü bir tarzda giyinmelerinin bazı bireyler tarafından nasıl algılandığının çarpıcı bir örneği oldu. "Abinin selamı var" diyerek saldırıya uğrayan gençler, daha sonra etek giydirilerek darp edildi. Bu olay, hem fiziksel şiddetin ne kadar kolay bir şekilde ortaya çıkabildiğinin hem de toplumsal önyargıların ne denli yıkıcı olabileceğinin bir göstergesi.
Bu tür saldırılar, sadece bireylerin maruz kaldığı fiziksel zararın ötesinde, toplumda var olan cinsiyet kimliklerine dair yanlış algıları da açığa çıkarıyor. Gençlerin "abi" tabirinin arkasına sığınarak saldırıya uğraması, aynı zamanda bir güce sahip olma arzusunun da bir ifadesi. Toplumda hâlâ erkeklik kavramının güçlü ve etkili bir pozisyon olarak görüldüğünü unutmamak gerekli. Bu tür bir dil kullanımı, genellikle güç ve hiyerarşi arayışını simgeler. Saldırıya uğrayan gençler için ise bu kelimeler, bir tehdit olarak karşılarına çıkıyor.
Ayrıca, giyinme biçimleri üzerine yapılan saldırıların, cinsiyet normlarına aykırı olan davranışlara karşı bir tehdit olarak algılandığı da aşikar. Etek giydirilme durumu, sadece bir hakaret değil, aynı zamanda toplumsal normlara karşı bir saldırı niteliği taşıyor. Cinsiyet kimliğinin, bireylerin kimliğinin bir parçası olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu tür bir saldırının sonuçları çok daha derin oluyor.
Saldırı sonrası sosyal medyada ve diğer platformlarda yapılan paylaşımlar, toplumun bu tür olaya verdiği tepkiyi gösteriyor. Birçok kişi, olayı kınayarak toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine önemli vurgular yaptı. Ancak bu tür olayların sadece kınanması yeterli mi? Yoksa, toplumsal normların yenilenmesi ve bireylerin kendilerini özgürce ifade edebilmeleri için daha fazla adım atılması mı gerekmekte?
Bu süreçte, gençlerin maruz kaldığı şiddet olayları ulu orta yaşanırken, eğitim sistemine ve aile yapısına yönelik de önemli sorumluluklar düşmektedir. Bireylerin farklılıklara karşı duyarlılığı artırmak, özellikle genç yaşta başlatılan eğitimlerle mümkündür. Bu tür olayların artmaması için farkındalığın artırılması ve şiddeti, ötekileştirmeyi önleyen yapıların oluşturulması gerekiyor.
Sonuç olarak, "Abinin selamı var" diyerek başlayan saldırı, sadece bir nefreti değil, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini de gözler önüne seriyor. Bu tür olayların tekrar etmemesi için toplumun her kesimine büyük görevler düşüyor. Eğitime, farkındalığa ve hoşgörüye daha fazla önem verilmesi gerektiği aşikardır. Her bireyin özgürlüğüne saygı duyulmalı, farklılıklar bir arada yaşanmalıdır. Unutulmamalıdır ki, barış içinde bir arada yaşamak, yalnızca toplumun değil, bireylerin de sorumluluğundadır.